Makale

Mardin’in Dilsel Mirası: Tarihin Kesişim Noktası

Mardin ve Güneydoğu Anadolu'nun büyülü tarihi ve kullanılmış dillerin kısa bir özeti.

Türkiye'nin güneydoğusundaki çorak tepelerde, uçsuz bucaksız Mezopotamya ovalarını seyreden bir yamacın üzerine tünemiş antik bir şehir yer alır. Labirenti andıran sokakları ve taş binalarıyla bu şehir, binlerce yıldır insan uygarlıklarının gelgitlerine tanıklık etmiştir. Hikayesi; sayısız kültür ve dilin ipliklerinden dokunmuş karmaşık bir goblen. Bu masal şehri gerçekten anlamak için; iplikleri kökenine, zengin ve karmaşık tarihini şekillendiren insanlara ya da fikirlere kadar takip etmek gerekiyor.Bakalım bu takip bizi hangi tarihlere, hangi fikirlere götürecek.

Asur Mirası: Uygarlığın Temelleri

M.Ö. 25. yüzyılda Asurlular bu bölgeye ilk yerleşenler arasındaydı. Beraberlerinde kil tabletler üzerine çivi yazısıyla yazılmış bir dil olan Akadca'yı getirdiler. Akadca, geniş toprakları yönetmek ve büyük destanları kaydetmek için kullanılan bir imparatorluk diliydi. Tabletlerinin üzerine eğilmiş, bir dönemi tanımlayacak öyküleri ve yasaları titizlikle işleyen bilginler ve kâtipler dönem hakkında sahip olduğumuz bütün bilgileri bizlere aktarmak için gece gündüz çalışmış olmalı.

Bu kadim medeniyetin yankıları arasında, tarihsel mirası ileriye taşıyan daha geç bir döneme ait bir figür olan Suriyeli Aziz Efrem de bulunuyor. Nisibis yakınlarında doğan Efrem, hayatını Süryani geleneğini Süryani Hıristiyanlığının kumaşına dokumakla geçirmiştir. Süryanice bestelediği ilahileri ve şiirleri çağlar boyunca yankılanarak eski ve yeni arasında köprü vazifesi görür.

Babil Etkisi: Bir Kalkınma Senfonisi

Asurlular yok olurken Babilliler yükselişe geçti. M.Ö. 6. yüzyılda bölge, bilimsel ve yasal gelişmelerin yaşandığı bir dönem olan Babil kontrolü altına girdi. Büyük kanun koyucu Hammurabi, kanunlarını Akad dilinde yazdı. İnsanlığın en eski yazılı hukuk sistemlerinden biri olan bu kanunlar, adalet ve idare için birer kılavuz niteliğindeydi.

Ardından, hükümdarlığı Mezopotamya'nın kuzey bölgelerine kadar uzanan Yeni Babil İmparatorluğu'nun son kralı Nabonidus geldi. Yazıtları, imparatorluğunun dini ve idari geleneklerine derinden bağlı, imparatorluğu zayıflarken bile tarihte bir iz bırakmak için çabalayan bir adamı günümüze kadar taşıdı.

Pers Dönemi: Kültürel Bir Erime Potası

M.Ö. 6. yüzyılda Büyük Kiros yönetimindeki Pers İmparatorluğu yeni bir bütünleşme ve kültürel alışveriş dönemi başlattı. Eski Farsça ve Aramice, yönetim ve imparatorluk dilleri olarak bölgeye yayıldı. Kiros, ilerici politikalarıyla geleceği şekillendirecek bir kültürler karışımını teşvik etti.

Halefi I. Darius bu mirası devam ettirerek uygulamaları sıradan hale getirdi ve imparatorluğun geniş topraklarının uyum içinde çalışmasını sağladı. Darius'un Eski Farsça ile kazınmış yazıtları, çeşitlilik içinde birliğe değer veren bir imparatorluğun kalıcı vasiyetleri olarak halen varlığını korumaktadır.

Helenistik Dönem: Füzyon ve Sentez

Büyük İskender'in fetihleri Yunancayı ön plana çıkarmış ve yerel geleneklerle helenistik gelenekler arasında kültürel bir kaynaşma sağlamıştır. Kommagene'li Antiochus I Theos, Yunan ve yerel geleneklerin uyum içinde bir arada var olduğu bir krallığı yöneterek bu dönemin simgesi olmuştur. Nemrut Dağı'ndakiler gibi yazıtlar da bu zengin kültürel dokusunu yansıtmaktadır.

Roma ve Bizans Etkisi: İnanç ve Gelenek Mirası

Roma İmparatorluğu genişledikçe, bu antik kent de onun geniş egemenliğinin bir parçası haline geldi. Doğu eyaletlerinde Yunanca baskın olmaya devam ederken, Hristiyan topluluklar arasında Süryanicenin önemi arttı. Paganizmi geri getirme çabalarıyla bilinen Havari Julian, Romalı seçkinlerin iki dilli doğasını vurgulayan eserler bırakmıştır. Yunanca yazıları, eski ve yeni inanç sistemlerinin hâkimiyet için yarıştığı bir dünyayı göstermektedir.

İnanç alanında, Süryani bir Hıristiyan piskopos ve şair olan Serughlu Yakup bir yol gösterici olarak öne çıkıyor. Eserleri Süryani edebiyat geleneğini zenginleştirerek, hâlâ ilham vermeye devam eden teolojik ve şiirsel öyküler yaratmıştır.

Yaşayan Bir Mozaik: Mardin

Bugün bu antik kent, hikayelerle dolu geçmişinin yaşayan bir mozaiği. Her bir taş, her bir ara sokak, çoktan göçmüş ama asla unutulmamış medeniyetlerin hikâyelerini fısıldıyor. Asurluların Akad yazıtlarından Aziz Efrem'in Süryanice ilahilerine kadar, kentin mirası dayanıklılık ve sürekliliğin, kesişen ve gelişen kültürlerin hikayesini anlatıyor.

Sokaklarında yürürken, tarih boyunca yürürsünüz. Binlerce yıl boyunca dokunmuş, her medeniyetin kendine özgü desenini bütüne kattığı bir duvar halısının ipliklerinin izini sürersiniz. Bu antik kent sadece geçmişin bir kalıntısı olarak değil, kültürel çeşitliliğin ve insan yaratıcılığının kalıcı gücünün bir göstergesi olarak halen sapasağlam ayakta duruyor. Onun hikayesinde, bizi birbirimize bağlayan karmaşık bağlantıları hatırlatan kendi hikayemizin yankılarını buluyoruz.